Depremde milletçe tek yürek!. / Şenel İlhan Beyefendi’nin Sohbetinden

0
119

Derleyen: Nail Başeski

6 Şubat 2023’te milletçe yüzyılın en büyük felaketini yaşadık. Rabbim bir daha böyle büyük bir felaketi ve acıyı yaşatmasın. Ülkemize çok büyük geçmiş olsun. Rabbim depremde vefat eden kardeşlerimize rahmet etsin, kalanlarına sabr-ı cemil versin.

Öncelikle güzel ülkemiz insanına ümit olması açısından şunları söylemek isterim. İslam âlimleri bir felaketin arkasından mutlaka rahmet ve ödül gelir, yaşanan felaket ne kadar büyük olursa, arkasından yaşanacak sevinç ve ödülde o kadar, hatta daha büyük olur derler. Bu tespitin, altı boş bir iddia olmadığını söyleyerek, bu gerçeği şu ayetle delillendirirler.

“Allah kimseyi kendi verdiğinden fazlasıyla yükümlü tutmaz. Allah bir güçlüğün ardından bir kolaylık sağlayacaktır.” (Talak,65/7)

İşte bu ayette Rabbimiz kesin söz vermektedir, haşa sözünde durmaması mümkün değildir. Bir musibet veya felaket ister fert bazında, ister millet bazında olsun, arkasından o kişilere veya o topluma gelecek bir güzelliğin müjdecisidir. Verilen ödül ise en az musibetin miktarı veya büyüklüğüncedir hatta “Rahmetim gazabımı aşmıştır” hadis-i kutsisi uyarınca ödül, yaşanan musibetin mislincedir. Rabbimizin kesinlikle gerçekleşecek bu sözü uyarınca bu ülkenin insanına düşen, gelecek mükâfatın büyüklüğünü düşünerek ümitlenmek, moralleri yüksek tutmak olmalıdır.

İnsan, gafletine yenik düşen bir varlık, arkasından gelebilecek felaketi bile bile hatasında ısrar eder, yanlışına devam eder veya tedbiri ihmal eder. O anki rahatından, zevkinden taviz vermek istemez. Bu tür ihmal veya hataların acı sonuçları ise mutlaka yıkıcı veya üzücü bir şekilde geri döner. Mesela yüzyıllar boyu tekrar eden deprem ve yıkımlardan ders çıkarmayıp depremlere karşı direnci en zayıf yerlere, fay hatlarına şehirler kurar, para hırsıyla binaları sağlam yapmaz. Ekolojik dengeye ciddi zararlar verip bu yanlışın küresel çapta iklim krizi, seller, taşkınlar, kuraklık olarak dönüşüne sebep olur. Neticede bu mesele her zaman ibretle şahit olduğumuz bir vakıadır ki, adetullah gereği maddi âleme yapılan yanlışların cezası, yine maddi âlemin döngüsü içinde gün gelir karşılık bulur.

Rabbimizin güzel isimlerinden birisi “El-Hakîm” ismidir. El-Hakîm, yaptığı işi hikmetle yapan demektir. Hikmet, objektif ilimden ayrı olarak bir müminde olması gereken bir özelliktir ki nimet ve musibetleri birçok yönden değerlendirebilmek yeteneğidir. Bütün peygamberler ilim ve ayrıca hikmet sahibidirler. Musa Aleyhisselâm ile Hızır Aleyhisselâm’ın yolculuğunu anlatan Kur’ân kıssası da güzel bir hikmet örneğidir. Kur’ân’da Rabbimiz Musa Aleyhisselâm’ı hikmet ehli olması için onu Hızır’la arkadaş yapar. Bu arkadaşlıkta Hz.Musa’ya, olayların görünen kısmından ziyade arkasındaki güzelliği, yani hikmeti görmesi öğretilir. Mesela bu kıssada Hz. Musa’nın (a.s.) bir çocuğun öldürülmesine itirazı, başı acı ama sonu iyi olan bir olaya tanıklığıdır. Hakeza görünen haklı bir neden olmadığı halde Hızır’ın (a.s.) gemiyi delmesi ve yıkılacak bir duvarı tamiri de aynı gayeye hizmet eder. Bu kıssalardan alınacak derslerden birisi, bir müminin Cenab-ı Hakk’ın işlerinde hikmet aramasıdır. Nitekim yüce Kur’ân bu ibretlik kıssalarla hem Peygamberimize (s.a.v.) hem de onun ümmeti olan bizlere çok önemli dersler verir.

Ülkece başımıza gelen bu büyük felakete de hikmet cephesinden baktığımızda bu olayın arkasında sayısız hikmetli işler olduğunu görebiliriz. Mesela, felaketin bir ikaz cephesi, tevbe edin, yanlıştan dönün diyen bir cephesi vardır. Bir de rahmet cephesi vardır, kendi gayretiyle manevi makamlara çıkamayacak olanlara bu musibetlerle yüksek makamlar ikram edilen günahların affı ve şehitlik rütbesi de bunlardan birisidir.

Yazının devamını dergimizden okuyabilirsiniz.