İslam’da Ticaret ve Hassasiyetler / Dr. Cengiz Güneş

0
49

Röportaj : Dr. Alper Yücel Zorlu

Ticarette “güven” unsuru ile başlayalım isterseniz… Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Bir ticaretin meşrûiyet kazanabilmesi için emniyet esaslarını ihtiva etmesi zorunluluk arz etmektedir. Ticarette oluşacak meşrû zemin bâyînin, müşterinin, mal ve ortaklar arasında emniyetin bulunmasını gerekli kılmaktadır. Bâyî davranış ve sözleri ile güven veren, malının kusurlarını söyleyebilen birisi olması gerekirken müşterinin de aynı şekilde güven vermesi gerekmektedir. Müşterinin, alışveriş esnasında satıcıdan doğabilecek kusurlardan faydalanmayı düşünmeyen, alacağı malı kusurlu çıkarmaya çalışmayan, malın hakikî değerini düşürme gayreti içinde olmayan bir davranış sergilemesi önem arz etmektedir.

Ticaret-üretim ilişkisinden yola çıktığımızda, çalışanların hakları da çok önem kazanıyor. İslam’da işçi haklarına dair ne söylenebilir?

Eskiden amele de denen işçi, daha çok yevmiye usulü çalışan, işin bitiminde de ücretini alan kimsedir. Günümüzde işçilik kavramı ve kapsamıyla değişiklik göstermektedir. Bu kapsama ücretli çalışılması yönüyle memuriyeti de dahil etmek mümkündür. Tarım işletmesi, atölye, fabrika, maden ocağı gibi bir işyerinde, belirlenmiş bir ücret karşılığında bedenini, kafa gücünü ya da bunlarla birlikte el becerisini kullanarak üretim yapan kimseye işçi denmektedir. İster günlük iş yapan isterse günümüzdeki hemen akla gelen şekliyle olsun, çalıştırılan herkese geçinebileceği, ihtiyaçlarını karşılayabileceği miktarda ücret ödenmelidir. İş şartları sağlığa elverişli olmalıdır. İşçinin hayatı ve sağlığı, işvereninki kadar saygıdeğerdir. Bu yüzden işveren işçisinin sağlığından sorumludur. Özellikle geciktirmeden kaynaklanan hak kayıplarına sebep olunmamalıdır. İşçiyi çalıştırıp ücretini ödememeyi, İslâm âlimleri, hür kimseyi köleleştirmek olarak görmüşlerdir. Hür bir insanın satılması nasıl haramsa, ücretini vermeden bir kimseyi çalıştırmak da bunun gibi haramdır demişlerdir. Bu konudaki titizlik, dünyada sosyal barışın tesisini sağlayacak ve toplumsal sınıfların doğmasına engel olacaktır.

Hakediş noktasında ve alın teri noktasında çalışan kişinin de üzerine düşen birtakım sorumluluklar olmalı, değil mi?

İşçinin bahsedilen bu haklarına karşılık birtakım sorumlulukları ve görevleri vardır. Görevini düzgün bir şekilde yapmayan işçi ücreti hak edemez. İşçinin ücreti hak edebilmesi için, işi bizzat kendisi yapıp başkasına ihale etmemesi, belirlenen zamanlarda fiili olarak işinin başında olması, işin gereğini yerine getirmesi, yapılan işi sağlam yapması, kullanılan malzemeleri israf etmemesi, kasten zarar verecek davranışlardan uzak durması gerekir. Aksi durumlarda kendisinden zararı tazmin etmesi istenecektir. İşçiler için söz edilen hak ve sorumlulukların memurlar için de benzerlik gösterdiğini ifade etmek gerekmektedir.

Ticaretle ilgili uyarılar konusunda temel olarak neler söylemek istersiniz?

Ticaret, insan hayatının temel dinamiklerindendir. Böyle olmakla birlikte insan hayatı sadece ticaretten ibaret değildir. İnsan çift yönlü bir varlıktır. Bir taraftan biyolojik ihtiyaçlarının giderilmesi gerekirken diğer yönden de rûhî ve psikolojik gereksinimlerini karşılamak durumundadır. Bunlar yapılırken insan fıtratı gözetilmeli ve ona göre hareket edilmelidir. Kur’ân bir taraftan meşrû bir ticaret zemini hazırlarken onun sınırlarını da tayin etmiştir. Sınırsız, plan ve programsız hiçbir şey yoktur. Dolayısıyla ticarette sınır tanımamak, hayatın bütününü alışverişten ibaret görmek orta yol değildir. Bu noktada dengeli bir davranış sergilenmesi gerekmektedir. Kur’ân, ticareti büyük bir geçim vasıtası, helal kazancın en önemli kaynağı, mal mübadelesinin meşrû sebebi olarak görmesine rağmen, insanları ticaretle ilgili birçok konuda uyarmış, yanlış yollara girilmemesi hususunda emir ve tavsiyelerde bulunmuştur.

İsraf ve lüks tüketime karşı teyakkuz halinde olmak uyarı alanlarından biridir diyebilir miyiz?

İhtiyaç hissedilen gereksinimler karşılanırken insanın düşebileceği en büyük hata israftır. Haddi aşma, cehalet ve gaflet gibi sözlük anlamlarda kullanılan israf kavramı; meşrû ve makul olanın dışına çıkma, itidalden sapma anlamında kullanılmaktadır. Diğer bir ifade ile dinin emrettiği, insanlığın gerekli gördüğü yerlere, yine dinin belirlediği ölçüde harcamak cömertlik, bu ölçülerin altında harcamak cimriliktir. İnançtaki aşırılıklar ve günahlardaki fazlalıklar israf kavramıyla ifade edilse de zamanla anlam daralmasına uğrayan bu kavram, para ve mal harcamalarındaki aşırılığı ifade etmede daha çok kullanılır olmuştur. İsrafla eş anlamlı kabul edilen tebzîr kavramı daha çok niteliksel yönden, israf kavramı ise niceliksel yönden saçıp savurmayı ifade etmektedir. Buna göre meşrû yere bile olsa gereğinden fazla harcamak israf, miktarı ne olursa olsun meşrû olmayan yanlış yerlere harcamak da tebzîrdir. Tüketimde sorumsuzca hareket etmek, ekonomik gücünü aşacak şekilde davranmak, yerli yersiz para harcamak Kur’ân’ın kabul etmediği hususlardır. Dolayısıyla insanların harcamalarda orta yolu tutmaları gerekmektedir. Nitekim ayette de “(O kullar), harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar.”( Furkân,25/67) buyrulmaktadır. İnsanın davranışlarındaki haddi aşmayı ifade eden israf kavramı daha çok harcamalardaki ölçüsüzlük anlamında kullanılmaktadır. Kur’ân’a göre ideal bir insan harcamalarda da orta yola dikkat eden kimsedir. İslâm iktisadının temeli de budur. Hz. Peygamber (s.a.v.), iktisatla hareket edenin fakir düşmeyeceğine, zenginlikte, fakirlikte ve ibadette itidal sahibi olmanın önemine vurgu yapmıştır. Ayette bahsedilen insan tipi de ifrat ve tefrit dediğimiz iki uç noktadan uzak duran, harcamalarda denge unsurunu gözeten kimsedir. İsrafın boyutunun tespiti hakikaten zor bir husustur. İsraf, gerek maddî gerek psikolojik, ahlâkî, toplumsal ve hatta evrensel perspektiften bakılması gereken nazik bir konudur. Toplum ve ferdin hayat standartları da dikkate alınarak buna göre bir sınır çizmek makul görünmektedir. İsrafın birtakım psikolojik ve sosyolojik nedenleri vardır. Bu sebeplerin başında zihinsel yönden yeterli olamama durumu bulunmaktadır. Biyolojik yaşı olgunluk yaşlarına ulaştığı halde zihinsel olgunluğunu tamamlayamayan, kâr ve zararını hesap edemeyen tipler bilinçsiz bir biçimde israfa yönelebilirler. Kişinin, alın teri dökmeden ve kolayca kazanması da israfa yol açabilir. İsrafın övülmeyi gerekli kılan bir cömertlik zannedilmesi yine israfa götüren bir etken olabilir. Gösteriş, şöhret, beğenilme arzusu gibi durumlar da israf sebebi olabilir. Hangi sebeple olursa olsun, sosyal ve kültürel şartlar ile toplumsal refah seviyesinin yükselmesine göre değişkenlik gösteren israftan her hâlükârda uzak durulmalıdır.

Röportajın devamını dergimizden okuyabilirsiniz.