Derleyen: Nail Başeski
Abdullah b. Ömer’in, babası Hz. Ömer’den naklettiğine göre:
“Bir gün Rasûlullah (s.a.s.)’in yanında bulunduğumuz sırada âniden yanımıza, elbisesi bembeyaz, saçı simsiyah bir zat çıkageldi. Üzerinde yolculuk eseri görülmüyor, bizden de kendisini kimse tanımıyordu. Doğru peygamber (s.a.s.)’in yanına oturdu ve dizlerini onun dizlerine dayadı. Ellerini de uylukları üzerine koydu. Ve:
“Ya Muhammed! Bana İslâm’ın ne olduğunu söyle?” dedi. Rasûlullah (s.a.s.): “İslâm; Allah’tan başka ilâh olmadığına, Muhammed’in de Allah’ın Rasulü olduğuna şehadet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman ve gücün yeterse Beyt’i hac etmendir.” buyurdu. O zat: “Doğru söyledin.” dedi. Babam dedi ki: “Biz buna hayret ettik. Zira hem soruyor, hem de tasdik ediyordu.”
“Bana imandan haber ver?” dedi. Rasûlullah (s.a.s.): Allah’a, Allah’ın meleklerine kitaplarına, peygamberlerine ve ahiret gününe inanman, bir de kadere, hayrına şerrine inanmandır.” buyurdu. O zât yine: “Doğru söyledin.” dedi. Bu sefer:
“Bana ihsandan haber ver?” dedi. Rasûlullah (s.a.s.): “Allah’a O’nu görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Çünkü her ne kadar sen onu görmüyorsan da o seni muhakkak görür.” buyurdu. O zat:
“Bana kıyametten haber ver?” dedi. Rasûlullah (s.a.s.) “Bu meselede kendisine sorulan, sorandan daha çok bilgi sahibi değildir.” buyurdular. “O halde bana alâmetlerinden haber ver.” dedi. Peygamber (s.a.s.):
“Câriyenin kendi sahibesini doğurması ve yalın ayak, çıplak, yoksul koyun çobanlarının bina yapmakta birbirleriyle yarış ettiklerini görmendir.” buyurdu. Babam dedi ki:
Bundan sonra o zat gitti. Ben bir süre bekledim. Sonunda Allah Rasûlü bana: “Ya Ömer! O soru soran zatın kim olduğunu biliyor musun?” dedi. “Allah ve Rasûlü bilir.” dedim.
“O Cibrîl’di. Size dininizi öğretmeye gelmişti.” buyurdular. (Buhârî, İman 1; Müslim, İman 1)
Hemen hemen bütün Müslümanların bildiği imanın altı rüknü ile İslam’ın beş şartının referans kaynağı bu hadisi şeriftir. Bu şartları kabul etmek inanmak ve onaylamakla İslam’ın kapısından içeri girmiş oluruz. Lakin bunu yeterli bulmak ve bu makamda kalmak ne derece doğrudur. Zira ismi Müslüman olan hatta namaz kılan, oruç tutan, hacca gidip, zekât veren, bütün bu farzları yerine getiren Müslümanlardan öyle uç şeyler işitmekteyiz ki bunu bir inançsız dahi yapsa çok görürüz. Zira bazı şeyler Müslüman olmanın değil, insan olmanın dahi asgari şartları arasında sayılmalıdır. Mesela, küçük çocuklara yapılan her türlü şiddet veya tacizleri, fıtrata ters cinsel tercih veya evlilikleri, sudan sebeplerden cinayetleri, vahşi hayvanları dahi geride bırakacak merhametsizlik, vicdansızlık örneği zulüm ve işkenceleri bunlar arasında sayabiliriz. Dolayısıyla bugün yeryüzünde sadece ehli küfrün değil, ehli İslam’ın da içinde bulunduğu insanlık tablosu pek acınacak durumdadır.
Yazının devamını dergimizden okuyabilirsiniz.