Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Dünyasında “ÇOCUK” / Engin Keleş

0
261

Röportaj: Özcan Keskin

Problemlerle dolu bir dünyada, çocukları bu problemlerden ayrı düşünmek mümkün değil. Bu çerçevede temel çocuk hakları deyince ne anlamalıyız?

Kur’ân’da, hadislerde ve diğer İslami kaynaklarda hak kelimesi “korunması, gözetilmesi ya da sahibine ödenmesi gerekli olan maddi veya manevi imkân, pay, eşya ve menfaatler; görev, sorumluluk, borç” gibi anlamlarda da kullanılmıştır. Temel çocuk hakları deyince, dünyaya geldiğinde tamamıyla bakıma muhtaç olan bireyi gözetmeyi, söylediğiniz üzere “problemlerle dolu bir dünyanın” tüm tehlikelerine karşı en iyi bir şekilde koruma-kollamayı, çocukları hayata hazırlamayı, bu kapsamda çocuklara verilen konumu, çocuklara karşı olan asli sorumlulukları ve bu manada büyüklerin insani ölçekte uymaları gereken zaruri kuralların tümünü anlamak mümkündür.

İslam’da bütün yaratılmışların hakları korunmuş ve İslam dini temel gaye olarak dinin, canın, neslin, malın ve aklın korunmasını esas almıştır. Bu beş gaye içinde nesli korumak, diğer gayelerin elde edilmesine bağlı olarak daha ziyade öne çıkabilir. Zira nesli korumak, insanlığın devamı için elzemdir ve bu durum sağlıklı nesillerin mevcudiyetini gerekli kılar. Hz. Peygamber (s.a.v.) hak kavramının geniş kapsamına dikkat çekerek “Şüphesiz Yüce Allah, her hak sahibine hakkını vermiştir.” buyurmuştur. Hz. Peygamber’in genel uygulamasını esas alarak çocuk haklarını, kul hakkı kavramı içinde öncelikli olarak değerlendirmek yerinde olacaktır. Bu önceliğin nedeni çocukların ilk zamanlarda tamamı ile bakıma muhtaç olmaları, yetişme çağlarında ise ilgi-alakaya fazlaca ihtiyaç hissetmeleri olsa gerek.

Kur’ân ve hadis bağlamında İslam’da çocuk kavramına nasıl bakılıyor ve ne tür incelik ve artı değerler üretiyor?

Türkçedeki çocuk kelimesinin karşılığı Kur’ân-ı Kerim’de tıfl ve sabî kelimeleriyle birkaç ayette geçer. Fakat çocukla ilgili meseleler, diğer anlamları yanında “çocuk” manasında da kullanılmış olan çok sayıda değişik kelime etrafında geniş bir şekilde ele alınmaktadır. Bunların başlıcaları ibn, veled (çoğulu evlâd), gulâm, sağir, zürriyyet, hafede, ehl, âl, yetîm, rebâib kelimeleridir. Kullanıldıkları yer ve üslûp bakımından genellikle bu kelimelerle henüz bulûğ çağına ermemiş insan kastedilmektedir. Bunun yanında gerek fıkıh kitaplarında gerekse çocuk gelişimi ve eğitimine yer veren bazı eserlerde, bu devrenin kendi içindeki gelişim safhaları dikkate alınarak her safhadaki çocuk için, hatta kız ve erkek çocuklar için ayrı ayrı kelimeler de kullanılmıştır. Sadece bu durum bile İslam dininin çocuk kavramına yüklediği özel manayı ve çocuklara verdiği büyük değeri açık bir şekilde göstermektedir.

İslam’a göre evlenmenin gayelerinden biri, hatta en önemlisi çocuk sahibi olup neslin devamını sağlamaktır. İnsanın çocuklara duyduğu derin sevginin ondaki fıtrî duygulardan biri olduğunu açıklayan Kur’ân-ı Kerim, bu eğilimi son derece tabii karşılayarak bütün Müslümanların dualarında Allah’tan, kendilerine göz nuru olacak eşler ve çocuklar vermesini niyaz etmelerini ister. Böylece insandaki neslini devam ettirme arzusu, İslam’ın çizdiği sınırlar içerisinde kişinin kendisine ve bütün insanlığa faydalı olacak bir faaliyete kaynaklık yapar. Hz. Peygamber’in, “Evlenin, çocuk sahibi olun; ben kıyamet gününde ümmetimin çokluğu ile iftihar edeceğim.” manasındaki hadisini, nesli koruyup geliştirmeye katkıda bulunmanın gerekliliği bağlamında yorumlayan güncel bilgiler bulunmaktadır. 

İslam dini çocukları Allah’tan bir hediye-bağış olarak görmektedir. İlgili ayet şöyledir: “O, dilediğini yaratır. Dilediğine kız çocukları, dilediğine erkek çocukları verir. Yahut o çocukları erkekler, dişiler olmak üzere çift verir, dilediği kimseyi de kısır yapar. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla bilendir, hakkıyla gücü yetendir.” İslam, çocukları dünya hayatının süsü, imtihan sebebi görmekle beraber çocukları dünya hayatında verilen tüm nimetler gibi ebeveynlerine tevdi edilen emanet sorumluluğuyla da takdim eder. Bu sebeple “Çocuklarınızı koruyunuz.” manasındaki ayetle ebeveynlere bu emanete sahip çıkma konusunda büyük sorumluluklar yükler. İnsanlar bu sorumluluklarının gereğini yerine getirmeyi ve çocuklara emanet bilinciyle sahip çıkmayı gerçek anlamda Resûlullah’ın (s.a.v.) uygulama ve hadislerinden öğrenmişlerdir. Emanet kavramı üzerinde sıkça duran Hz. Muhammed (s.a.v.) emanete sahip çıkılmamasını genel anlamda bir münafıklık alameti sayarak müminlere çocuk haklarını ihlal etmemeleri konusunda çok ciddi uyarılarda bulunmuştur.

Röportajın devamını dergimizden okuyabilirsiniz.